Google
 

Beyşehir

Türkiye'de ilk okula gitmiş her Türk çocuğu Beyşehir'i duymuştur. Çünkü Türkiye'nin en büyük 2. gölünün ismi Beyşehir'dir. Beyşehir Gölü, yamacında konaklayan Beyşehir ilçesiyle birlikte Türkiye'nin göbeğinde sessiz sedasız yaşayıp gitmektedir.

Konya'ya sadece 100 km. uzaklıktaki bu şirin göl ve ilçe aynı zamanda medeniyetlere durak olmuş bir yerleşim yeridir. Bölgede Hititler'den



Selçuklu'lara kadar bir çok medeniyetin izleri görülmektedir. Oldukça zengin kültürel ve doğal güzelliklere sahip olan Beyşehir ilçesi meraklı ziyaretçilerini beklemektedir. Dediğim gibi Beyşehir İlçesi bir çok medeniyetin izlerini taşıyan bir bölgedir ve mutlaka gezilip görülmesi gereken bir açık hava müzesi gibidir.





Beyşehir'de Gezi Rehberi



1) Eşrefoğlu Cami : Konya, Beyşehir ilçesinde, Beyşehir Gölü ile kale arasındaki düzlükte, İçeri Şehir Mahallesinde bulunan Eşrefoğlu Camisi, Eşrefoğlu Beyliğinin kurucusu Seyfeddin Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin ibadet mekanına açılan kapısı ile portali üzerindeki iki ayrı kitabeden birisinde 1296, diğerinde de 1290-1300 tarihleri yazılıdır. Bu da gösteriyor ki, cami 1296-1300 yılları arasında yapılmıştır.

Türk mimarisinde ağaç direkli camiler grubuna giren Eşrefoğlu Camisi, Eşrefoğullarının hakim olduğu yerlerde yapmış olduğu en önemli eserdir. Ayrıca ağaç direkli camiler grubunun en büyük ve en orijinal eserdir. Vakfiyesinden caminin yanı sıra bir han ve bir çifte hamamın yapıldığı öğrenilmektedir.


Caminin dikdörtgen olmasına rağmen değişik bir planı vardır. Caminin kuzeydoğu köşesini 45 derecelik bir açı ile kesen ve ekseninden yana kaymış portali ve minaresi arasındaki duvardan ötürü, yapı dikdörtgen bir plan şeması göstermektedir. Araştırmacılara göre bu plan şekli yapının ana yol üzerinde olduğu ve cephenin de ona uydurulduğu, böylece kesik bir dikdörtgen planın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Selçukluların yapmış olduğu diğer yapılarda oluğu gibi burada da ön cephe duvarı kesme taştan, diğer bölümler de moloz taştan yapılmıştır. Yapıda son derece başarılı bir taş işçiliği olduğu da görülmektedir. Ön cephede, portalin sol yanında
bir silme duvarı kaplamaktadır. Bunun üzerine de mazgallar yerleştirilmiştir.

Portalin sağında yer alan yüksek minare değişik zamanlarda yapılan yanlış uygulamalardan ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Minarenin kaidesi altında sivri kemerli bir niş içerisinde antik bir lahtin oluşturduğu bir sebil bulunmaktadır.
Caminin portali mazgallardan biraz daha yüksek tutulmuş, bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Burada Sıvas Gökmedrese ve Çifte Minareli Medrese portalleri arasında büyük bir üslup benzerliği görülmektedir. Böylece Eşrefoğulları döneminde Selçuklu taş işçiliği geleneğinin devam ettiği açıkça görülmektedir. Portal ile ön cephe duvarı ve kuzey duvarı arasında kalan firuze ve mor renkli çinilerle kaplı ana mekânda Türk çini sanatında tek örnek olun sırlı tuğla ve mozaik kaplı ikinci bir portal bulunmaktadır.

Bu portalden içerisine girilen iç mekân altı sıra halinde kırk sekiz ağaç direğin üzerindeki konsolların ve kirişlerin taşıdığı düz bir tavan ile üzeri örtülmüştür. Buradaki direklerin başlıkları, konsolları ve tavan kirişleri çoğu günümüzde dökülmüş olmasına rağmen kalem işleriyle bezendiği görülmektedir. Ayrıca ahşap konstrüksiyonlu camilerde olduğu gibi ahşap üzerine boyama tekniği burada da uygulanmıştır. Altı sıra halinde 5.50 m. yüksekliğinde mukarnas başlıklı direkler mihrap duvarına dik yedi sahın meydana getirmiştir. Bunlardan ortada bulunan sahın diğerlerinden daha yüksek ve daha geniştir. Merkezdeki dört direğin üzeri ulu cami plan şemalarında olduğu gibi açık bırakılmıştır.

Mihrap önünde tuğladan üç sivri kemere oturan mihrap önü kubbesi bulunmaktadır. Üzeri dışarıdan kendisini en belirgin biçimde gösteren ve camiye özellik kazandıran piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Kubbe içeriden göz alıcı renklerde sırlı tuğlalar ve çinilerle bezenmiştir. Kubbenin ortasında girift kufi yazı ile Allah. Muhammet, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve
Ali’nin isimleri yazılıdır.

Caminin mozaik çini mihrabı 4.58 m. genişliğinde, 6.17 m. yüksekliğindedir. Selçuklu üslubunda yapılmış olan mihrap bütünüyle çinilerle kaplıdır. Mavi beyaz renklerin eğemen olduğu mihrapta firuze renk hâkimdir. Mukarnaslı mihrapta, mukarnasların altındaki motifler Konya Karatay Medresesinin kubbe içi çinileri ile büyük benzerlikler göstermektedir.
Caminin ağaç işleri de son derece itinalı ve sanatkârane yapılmıştır. Bugün kapı ve pencere kapaklarından bazıları Konya İnce Minareli Medresedeki Taş ve Ahşap Eserler Müzesinde sergilenmektedir. Bunların yanı sıra hünkâr mahfili ve minberi ağaç işlerinin en fazla dikkati çeken öğeleridir. Özellikle ceviz ağacından minber, kapı ve pencere kapakları kündekâri tekniğinde yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kemerde “Amilehu İsa” olarak ustanın izmi yazılıdır.


Caminin güneybatı köşesinde mukarnas başlıklı iki ahşap sütunun taşıdığı on üç basamakla üzerine çıkılan 2 m. yüksekliğinde hünkâr mahfili bulunmaktadır. Hünkâr mahfili ceviz ağacından dantel gibi işlenmiş şebekelerle çevrilidir. Mihrap önü kubbesi önünde bulunan hünkar mahfili Mustafa bey isimli bir vezir oğlu tarafından 1574-1575 yılında Osmanlı döneminde yapılmıştır. Mahfilin kirişleri ve tabanını alt yüzü nakış ve oymalarla bezelidir. Girişin üzerinde yer alan kadınlar mahfili çinilerle kaplı olup ahşap korkulukları ve iki yan duvarlara kadar uzanan parmaklıkları ile ahşap işçiliği yönünden de ilginç bir bölümüdür.

Caminin üzeri toprak damlı iken 1941yılında yapılan onarımla, eğimli bir çatı haline getirilmiş, 1956 yılında da üzeri bakır levhalarla kaplanmıştır.

Caminin yanındaki, doğu duvarına bitişik türbe, Eşrefoğlu Süleyman Beyindir. Bu türbeyi Süleyman Bey ölümünden birkaç yıl önce 1301-1302 yılında yaptırmıştır. Türbe kesme taş duvarlı olup, üzeri konuk bir piramidal külahla örtülmüştür. Türbenin çini, ağaç
ve taş işçiliği son derece önemlidir.

2) Eflatunpınar Hitit Anıtı : Konya Beyşehir ilçesinde bulunan Eflatunpınar Anıtı’nı ilk kez W.J.Hamilton 1849 yılında görmüş, ardından F.Sarre, J.Garstang ve Prof Dr. Muhibbe Darga tarafından yayınlanmıştır. Bu anıtın tarihlendirilmesini Hitititologlar MÖ.XIII.yüzyıl olarak belirtmektedir.

Beyşehir Gölü’nün doğu kıyısında bulunan bu anıt bir su kaynağı kenarında dikdörtgen taşlar üzerine kabartmalar halinde yapılmıştır. Hitit sanatında kaya yüzeylerine işlenen ilk
örneklerden birisidir. Anıtın yapılmasında on altı adet dikdörtgen taş bloklarından kuzeyde bir ön cephe oluşturulmuştur. Her taşın üzerine de ayrı bir figür işlenmiştir. Bu figürlerin ayrı ayrı anlamları vardır. Figürler en üstte büyük bir kanatlı güneş kursu altında toplanmıştır. Anıtın ortasında bir tanrı ve tanrıça figürü bulunmaktadır. Her ikisinin arasında ve yanlarında ikişer tane demon (cin) altında boğa ve aslan başlı bir grifon bulunmaktadır. Ellerini yukarıya kaldırmış tanrı ve tanrıçalar ile güneş kursunu taşıyan figürler görülmektedir. Cephenin her iki dış kenarında ve üstünde daha büyük iki demon bulunmaktadır. Onlar da büyük cephenin genişliğini kaplayan, tek bir taş blok üzerine işlenmiş büyük kanatlı güneş kursunu taşımaktadır. Böylece meydana gelen bütün figürleri içerisine alan Aedicula içerisinde baş figürler korunmaktadır. Oturan tanrıçanın güneş kursuna benzeyen başlığı, bunun bir güneş tanrıçası olduğuna işaret etmektedir. Büyük olasılıkla erkek tanrı da Güneş Tanrıçası’nın eşi Fırtına Tanrısı’dır.

Konya Müze Müdürlüğü 1996 yılında bu anıt çevresinde kazı çalışmaları yapmış, bu çalışmalar sonunda anıtın 3.34x3.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir havuzun bir bölümünü oluşturduğunu ortaya koymuştur. Müzenin 1998 yılında yapmış olduğu çalışmalarda da anıtın alt kısmında beş adet daha kabartması olduğu tespit edilmiştir.


3) Konya Beyşehir ilçesi Fasıllar Köyü’nün güneyinde, bir tepenin yamacına bırakılmış bu anıt, büyük olasılıkla 50 km. uzaklıktaki Eflatunpınar’a götürülemeyerek burada bırakılmıştır. Dünyanın en büyük kaya anıtlarından biri olan Fasıllar Anıtını ilk kez R.Ramsey yayınlamıştır.

Yaklaşık 70 ton ağırlığında bazalt taşından tek parça blok üzerine yapılmış olan bu anıtın Hitit taş ocağına yakın bir yerde bulunması anıtın başka bir yer için yapıldığını göstermektedir. Anıtın bazı yerlerinin son derece ayrıntılı, bazı yerlerinin ise kaba şekilde işlenmiş oluşu, onun uzaktan görülecek şekilde yapıldığı izlenimini vermektedir.

Anıt üzerinde bir tanrı, iki aslan ve ikinci derecede bir tanrı daha işlenmiştir. Burada tanrı bir ayağını aslan üzerine, diğer ayağını da küçük tanrının üzerine basmıştır. Bu küçük tanrının Dağ Tanrısı olduğu sanılmaktadır. Dağ Tanrısı’nın yanında bir aslan tasvirine yer verilmiştir. Bu anıtın üzerindeki figürlerin Eflatunpınar’daki figürlere, Alacahöyük’teki orthostatlara benzerliği dikkate alınacak olursa anıtın, IV.Tutalia (1250-1220) döneminde yapıldığı sanılmaktadır.