SİLİFKE
Silifke Doğusunda Erdemli Batısında Gülnar ve Mut ilçeleri ;kuzeyinde Karaman ili; güneyinde Akdeniz ile çevrili şirin bir ilçedir.
Toros Dağlarının eteğinde, Göksu Irmağının iki yakasında kurulmuş bulunan Silifke; Güneydoğu Anadolu, Doğu ve Batı Akdeniz ile İç ve Batı Anadoluyu birbirine bağlayan Devlet Karayolu ağının kavşak noktasında olup , İl merkezi Mersin’e 80 Km. mesafededir.
Silifke'nin Tarihsel Gelişimi
İklim ve coğrafi yapısı ile ilkçağda insanların dikkatini çeken yörede , İ.Ö. VII.yy.da şimdiki Taşucu’ nun olduğu yerde İonlular Holmi adıyla bir koloni kurmuşlardır. Korsanların devamlı baskın ve talanlarından dolayı gelişme imkanı bulamayan Holmi İ.Ö. VII.yy.dan itibaren zayıflamaya başlmıştır.
Büyük İskender'in kumandanlarından ve Suriye Krallığının kurucusu Selefkos Nikator, Holmi şehrinin bu zayıf durumunu fırsat bilerek kolayca ele geçirmiş; halkını da kıyıdaki Holmi’den 12 km içeriye bugünkü Silifke’nin bulunduğu yere nakledip yerleştirerek Selefkos’un Şehri” anlamına gelen Seleukia kentini kurmuştur. Bu, Selefkos Nikator’un kendi adına kurduğu 9 şehirden biri olup varlığını ve yaşamını günümüze kadar sürdürebilmiş tek Seleukia şehridir.
Seleukia , Helenistik dönemde Selefkoslar ve Ptolemeos(Mısır) Krallıkları arasında sıkça el değiştirmiştir.
İ.Ö.I.yy’da Romalıların yönetimine giren kent bu dönemde kale eteklerinden ovaya doğru yayılmış , İmparator Diocletianus (İ.S. 284-305) zamanında oluşturulan ve 10 kenti sınırları içine alan İsauria Eyaletinin başkenti olmuştur. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Bizans Yönetimine giren Seleukia, Ayatekla ’ nın varlığından dolayı Hristiyanlığın önemli bir hac merkezi konumuna gelmiştir. Bizanslıların elinde iken XIII.yy’da Selçukluların ; XIV.yy’da Karamanoğullarının yönetimine girmiş ; 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Başlangıçta Seleukia olan adı zamanla değişerek Silifke’ye dönüşmüştür.
Osmanlılar döneminde bazen sancak , bazen vilayet merkezi olmuştur. Kurtuluş savaşından sonra İÇ-EL İli merkezi (1924-1933) olan Silifke 1933’den sonra İçel İline bağlı bir İlçe merkezi durumuna gelmiştir.
Silifke'de Gezi Rehberi
Toros Dağlarının eteğinde, Göksu Irmağının iki yakasında kurulmuş bulunan Silifke; Güneydoğu Anadolu, Doğu ve Batı Akdeniz ile İç ve Batı Anadoluyu birbirine bağlayan Devlet Karayolu ağının kavşak noktasında olup , İl merkezi Mersin’e 80 Km. mesafededir.
Silifke'nin Tarihsel Gelişimi
İklim ve coğrafi yapısı ile ilkçağda insanların dikkatini çeken yörede , İ.Ö. VII.yy.da şimdiki Taşucu’ nun olduğu yerde İonlular Holmi adıyla bir koloni kurmuşlardır. Korsanların devamlı baskın ve talanlarından dolayı gelişme imkanı bulamayan Holmi İ.Ö. VII.yy.dan itibaren zayıflamaya başlmıştır.
Büyük İskender'in kumandanlarından ve Suriye Krallığının kurucusu Selefkos Nikator, Holmi şehrinin bu zayıf durumunu fırsat bilerek kolayca ele geçirmiş; halkını da kıyıdaki Holmi’den 12 km içeriye bugünkü Silifke’nin bulunduğu yere nakledip yerleştirerek Selefkos’un Şehri” anlamına gelen Seleukia kentini kurmuştur. Bu, Selefkos Nikator’un kendi adına kurduğu 9 şehirden biri olup varlığını ve yaşamını günümüze kadar sürdürebilmiş tek Seleukia şehridir.
Seleukia , Helenistik dönemde Selefkoslar ve Ptolemeos(Mısır) Krallıkları arasında sıkça el değiştirmiştir.
İ.Ö.I.yy’da Romalıların yönetimine giren kent bu dönemde kale eteklerinden ovaya doğru yayılmış , İmparator Diocletianus (İ.S. 284-305) zamanında oluşturulan ve 10 kenti sınırları içine alan İsauria Eyaletinin başkenti olmuştur. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Bizans Yönetimine giren Seleukia, Ayatekla ’ nın varlığından dolayı Hristiyanlığın önemli bir hac merkezi konumuna gelmiştir. Bizanslıların elinde iken XIII.yy’da Selçukluların ; XIV.yy’da Karamanoğullarının yönetimine girmiş ; 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Başlangıçta Seleukia olan adı zamanla değişerek Silifke’ye dönüşmüştür.
Osmanlılar döneminde bazen sancak , bazen vilayet merkezi olmuştur. Kurtuluş savaşından sonra İÇ-EL İli merkezi (1924-1933) olan Silifke 1933’den sonra İçel İline bağlı bir İlçe merkezi durumuna gelmiştir.
Silifke'de Gezi Rehberi
Silifke Kalesi
Temel tespitlerine göre Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan kale, geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Ortaçağ kalesi görünümündedir. Silifke’ye hakim, 185 m yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, XVII. yy’da Silifke Kalesi’nin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazar. Ancak, burçların bir kısmı ve kale içi tamamen yıkık durumda olduğundan tam tespiti yapmak mümkün değildir. Halen görülebilen 10 adet burç mevcuttur.
Taş Köprü
Şehir merkezinin ortasından geçen Göksu (Kalykadnus) Nehri’nin üzerindedir. İ.S. 77 - 78 yıllarında Kilikya Valisi L.Octavius Memor tarafından dönemin imparatoru Vespasianus ve oğulları Titus ile Domitianus adına yaptırılmış olduğu 1870 yılında yapılan bir onarımda bulunan taş kitabeden anlaşılmakta. Yedi gözü bulunan ve Roma uygarlığı örneklerinden biri olan Taşköprü, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde onarım görmüştür.

Roma Tapınağı
Şehir merkezinde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanlıkları orijinal şekilde korunmuş olan tapınağın uzun kenarında 14’er, kısa kenarında 8’er sütun bulunmaktaydı. Ancak, her biri 10 m boyundaki Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalmış olup 3 tanesi de yıkılmış durumda yerdedir. 1980 yılında Kültür Bakanlığı’nca başlatılan kazı çalışmaları aralıklarla devam etmektedir. İ.S. II. yy’da yapılmış olduğu anlaşılan tapınak V. yy’da planında önemli değişiklikler yapılarak kiliseye dönüştürülmüştür. İ.S. V. yy’da yaşamış tarihçi Zosimos “Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon’dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon’un gönderdiği kuş sürüsünce yok edilince O’na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır” diyorsa da Zeus adına yaptırıldığı da söylenmektedir.

Mozaikli Alan
1980 yılında Kültür Bakanlığı’nca şehir merkezinde yapılan bir kazıda, gymnasium olabileceği tahmin edilen “opus-sectile” tekniğinde yapılmış renkli mozaik tabanlı bir mekan ortaya çıkarılmıştır. İ.S. II. yy Roma dönemine ait olduğu belirlenen bu kalıntıda ayrıca üzeri yazıtlı iki heykel altlığı ile 2 m boyunda başı kopmuş mermer bir imparator heykeli de bulunmuştur. Heykelsiz altlıkların biri üzerindeki yazıtta Silifkeli T. Aelius Aurelius Maron adındaki bir güreşçinin başarıları anlatılmaktadır. Mozaik tabanın ortasında bulunan 1.80 m çapındaki mermer levhada sekiz satırlık bir kitabe vardır. Burada, mermer konuşturularak bir onarım anlatılmakta ve şöyle denilmektedir: “Zamanın aşındırdığı ben taban döşemesini, kadınların sultanı, Ares-sever Zenon’un eşi, düşünceleri ve yaptıklarıyla fevkalade bir insan olan Paulina cömertçe süsledi ve ilgisini esirgemedi benden. Yaşlılık nedeni ile etkileyici özelliğimi yitirmiştim; oysa şimdi bu akıllı ve kusursuz kadın sayesinde mermer süslemeler içinde daha da ışıldıyorum ve külfetli bir yaşlılıktan sonra gençliğe geri dönüyorum”.
Alaeddin Cami
Roma köprüsünün karşısında bulunan cami, Selçuklu sultanlarından Alaaddin Keykubat döneminde yapıldığı için Alaaddin Camii adını almıştır. Şehrin tam merkezinde olduğu için Merkez Camisi olarak ta bilinir.
Reşadiye Camisi
Padişah Sultan Mehmet Reşat zamanında, Nüzhet Paşa tarafından 1912 yılında yaptırılan caminin doğu ve batısında bulunan sundurmaları, başlık ve tabanlıkları Korint tarzında sütunlarla desteklenmiştir. Mermer ve kireçtaşından yontulmuş bu sütunlar Silifke yöresindeki eski kalıntılardan devşirilmiştir.

Poimenius Hamamı Ve Üç Güzeller
Narlıkuyu koyunda hemen deniz kıyısında bulunan hamam IV.yy Roma dönemine aittir. İmparatorluk yönetiminde etkin bir kişi olan Poimenios tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Cennet obruğu içindeki yeraltı deresinin denize ulaştığı yerdeki tatlı su kaynağından yararlanılarak burada yaptırılan hamamın yıkanma bölümünün tabanında yarıtanrıça üç kızkardeş tasvir edilmektedir. Baskın renkleri beyaz, siyah, kahverengi ve sarı olan mozaikte Zeus'’n kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans ederken görülmektedir. Mozaik tablonun üst kenarındaki Grekçe yazının Türkçesi şöyledir: “Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar’ın dürüst yöneticisi Poimenios’tur”. Yazıttan da anlaşılacağı gibi Poimenios, Roma imparatorları Arcadius ve Honorius’un dostu ve bugünkü Büyükada, Kınalıada ve Heybeliada’nın o dönemlerdeki yöneticisi imiş. Narlıkuyu’dan kuzeye doğru giden asfalt yolun 2. Kilometresinde antik şehir kalıntıları ile mağaraların bulunduğu yere ulaşılır. Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları arasında hala ayakta duran üstü hatıllı kapı söğeleri ile taş kemerler, sarnıç ve Cennet Obruğu’nun hemen yanında Zeus Tapınağı bulunmaktadır.
Zeus Tapınağı Ve Kilise
Üç ayrı dönemde hizmet vermiş olan bu tapınak eski Yunan'da tanrıların babası olduğuna inanılan Zeus’un dev ejderha Typhon’a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak yapılmıştır. Kuzey yan duvarının doğusundaki taşlarda Helenistik ve Roma dönemlerinde görev yapmış 130 din ve devlet adamının isimleri kazınarak yazılmıştır. Bu bilgiler ışığında, tapınağın geç Helenistik veya erken Roma döneminde yapılmış olduğu düşünülebilir. Hristiyanlık döneminde tümüyle yıkılarak, kendi taşları ile kiliseye çevrilmiştir. Kimin adına ve ne zaman yapıldığı kesin bilinmeyen kilise en erken IV.yy; en geç V.yy’dan kalmadır.
Cennet Çukuru
Bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V.yy’da Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.
Cehennem Çukuru
Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindeki Cehennem çukuru da Cennet çöküğü gibi oluşmuştur. Ağız çember çapları 50 m ve 75 m, derinliği 128 metredir. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün olmamaktadır. Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsetmiştir.
Astım - Dilek Mağarası
Cennet çöküğünün 300 m güneybatısındadır. İçine helezonik demir bir merdivenle inilir. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler çok ilginç şekilli dev sarkıt ve dikitlerle süslüdür. İçi ışıklandırılmış olup, mağaranın astımlılara iyi geldiğine inanıldığı ve içinde dilek tutulduğu için Astım - Dilek Mağarası denmiştir. Mağarada sıcaklık ortalaması 15 derece santigrat olup, nem oranı yazın %85, kışın %95’e ulaşır. Cennet ve Cehennem çökükleri ile Astım - Dilek Mağarası çevresindeki ağaç ve çalı dallarına burayı ziyarete gelenler dilek dileyip bez parçası bağlarlar.
Silifke ve Mersin dolaylarında daha burada belirtilmeyen bir çok tarihi mekan ve doğal güzellikler bulunmaktadır. Bunları öğrenmenin en iyi yoluda gidip bizzat gezmektir.
(kaynak: www.silifke.org)