
ÇÖLLÜOĞLU HANI
Kuzeyde ve güneyde olmak üzere hol şeklinde iki girişi vardır. Güneydeki giriş tam eksende yer alırken güneydeki sağ köşededir.
Bugünkü otellerle eşdeğer bir fonksiyona sahip olan han genel olarak ortada taş döşeli bir avlu ve avlunun etrafında yer alan çift katlı odalardan meyana gelir. Alt kat binek hayvanlarına üst kat ise insanların konaklamaları içindir. Üst katın bütün odalarında ocak ve eşya koymak için duvarın içine açılmış dörtgen niş şeklinde takalar vardır. Üst kat odaları önlük şeklinde düzenlenmiş ahşap direkli sundurmalara açılır. Sundurma alttan ayak ve devşirme sütunlar tarafından desteklenir. Kapıların ve çift çanaklı pecerelerin üst tarafları sağır sivri kemelidir. Soğuk ve güvenlik gibi nedenlerle alt kat pencereleri küçük yapılırken kapılar bunun tersine hayvanların rahat girip çıkabilmeleri için yüksek tutulmuştur. Kuzey doğu cephenin dış tarafında girişleri kötü bir şekilde değişikliğe uğramış esnaf dükkanları yer alır.
Yapı malzemesi olarak taş ve kimisi bezemeli antik devşirme mimari bloklar kullanılmıştır. Kırma çatısı alaturka ( oluklu ) kiremit kaplıdır
GÜMÜŞKESEN MEZAR ANITI
Sodra Dağının doğu yamacındaki antik kent nekropolü (mezarlığı) sahası içinde yer alan ve dönemine ancak kent senetosunun kararıyla yapılabilecek bu ihtişamlı anıt, kuşkusuz Milasın yönetici, komutan gibi üst düzey bir kişiliği ve ailesi için inşa edilmiştir.
Sodra Dağı ocaklarından çıkarılan gri damarlı mermerden inşa edilen mezar yapısı, arazinin meyilli olması nedeniyle elde edilen düz bir platform üzerinde yükselir.Genel olarak gömülerin yapıldığı mezar odası, dinsel törenlerin yapıldığı sütunlarla çevrili orta kat ve bu sütunlar tarafından desteklenen çetı katı olmak üzere üç bölümden oluşur.
Alt katın duvarları dörtgen büyük mermer bloklarla inşa edilmiştir.Batı cephesinde yer alan giriş kapısı tam eksende yer almayıp biraz sola kaymıştır.Mezar odsında, üst yapıyı destekleyen başlıkları silmeli, dörtgen kesitli dört ayak yer alır.Odanın zemininde,zor fark edilebilen izlerden, levhalarla elde edilmiş lahitlerin içine defnedildiklerini anlamak mümkündür.
İkinci katta çatıyı taşıyan sütunlar 13 oranında yivli olup, köşelerde yer alanlar dörtgen kesitli, diğeleri ise oval kesitlidir.Başlıkları akathus (kenger) yaprakları ile bezenmiş olan sütunların aralarının, zamanında ahşap korkuluklarla kapatılmış olduğunu, sütunların üzerindeki küçük nişlerden anamaktayız.
Orta katın zemin dçşemesinin, kuzey tarafında yer alan ve bir huni gibi aşağı doğru daralan delik, burada gerçekleştirilen dinsel törenler esnasında, mezar odasına kutsal sıvı ya da kurban kanı akıtmak için yapılmış olmalıdır.
büyük mermer bloklarının birbiri üzerinden taşırılarak içe doğru daralması sonucu elde edilen çatının tavanı, taşa şekil vermenin üst düzey işçiliğinin yanı sıra, mezarda yatan kişinin önemini vurgularcasına, geometrik ve bitkisel motiflerle bir nakış gibi işlenmiştir.
Genel form itibariyle, dünyanın 7 harikasından birisi olan Halikarnassosdaki Mausoleumu çağrıştırsa da kendine özgüdür ve yakın benzerlerine daha çok Doğu Akdeniz ve Kuzey Mezopotmya(G.Doğu Anadolu)da rastlanır. Mezar yapım tekniği ve mermer süslemelerin karakteristik özelliğinden dolay, M.S. 2. yüzyılın ortalarına (Antoninler dönemi) tarihlendirilmektedir.
BEÇİN KALESİ
Milasın 5 km güneyinde yer alan Beçin Beldesinin girişinde, Milas-Ören youndan sağa sapan bir yolla kalıntılara ulaşmak mümkündür. Platonun kuzey ucundaki dik kayalıkta yer alan kale ise hemen göze çarpar.
Tarih içinde Pezona ( Ortaçağ İtalyan Kaynaklarında) Barçın, Berçin, Peçin ve Beçin ( Türk-İslam Kaynaklarında) gibi değişik isimlerle anılan Beçindeki en eski kalıntılar, Arkaik döneme kadar uzanır. Bugünkü Beçin platosunun kuzey ucundaki kaya kütlesi üzerinde yer alan Ortaçağ kalesinin altında, Arkaik ve Klasik dönemlere ait mimari kalıntılar vardır. Bugünkü Beçin Beldesinin olduğu yerde rastlanan ve Geometik dönemden Roma dönemine kadar uzanan değişik tipteki mezarlar da, Antik döneme tanıklık ederler.Birinci parlak dönemini, Arkaik dönemde yaşadığını anladığımız Beçin, uzun bir ardan sonra bir Türk Beyliği olanvMenteşeoğulları ile ikinci bir parlak dönem daha yaşamıştır.
XIII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi egemenliği altına alan MenteşeoğullarıvTürkleri, başlangıça Milası merkez olarak seçmiş ancak savunmasının kolay olması, havadar ve bol suları gbi nedenlerle yönetim merkeziniBeçine taşımışlardır.Tacettin Ahmet Gazinin yönetimi boyunca, beyliğin başkentliğini yapa Beçin, 1931 de Osmalı topraklarına katılınca merkez Balata (Milet) taşınmıştır.
Şapel (küçük kilise ) gibi çok az sayıda Bizans kalıntasının görülebildiği Beçinde İç kale, Ahmet Gazi Medresesi ve türbesi, Orhan Bey Camii, Büyük Hamam Bey Konağı, Bey Hamamı, Kızıl-Han, Karapaşa Medresesi, Yelli Camii, Yelli Hmam, Yelli Medrese, ve ilginç mezar taşlarıyla mezarlıklar görülebilecek Türk dönemi kalıntılarıdır.
HERACLEİA
Bir zamanlar liman kenti olan Heraklianın önünde mavi sularıyla Bafa gölü uzanırken, arkasında ürpertici görünüşüyle Beş Parmak Dağları ( antik adıyla Latmos dağları) yükselir. Eski Kent Latmos adıyla şimdiki yerinden biraz daha kuzeydoğuda yer alırken, Hellenistik Dönemin başlarında bugünkü yerine taşınmış ve yarı tanrı kahraman Heraklesin adına istinaden, Herakleia adını almıştır.26 kule tarafından desteklenen 6,5 km.lik surları, birşehrin savunmasına verilen önemin yanı sıra, antik bir israfın da göstergesidir. Son yıllarda keşfedilen prehistorik kaya resimleri ve taştan yapılmış el baltaları bu gizemli coğrafyada yerel dağ tanrı ile bütünleşen bir yaşantının, tarihin yazısız dönemlerine dek uzandığını göstermektedir.
Her biri doğal birer anıt görünümünde olan, devasa kayaların sunduğu gizlenme avantajıyla Latmos Dağları erken dönem hıristiyanlarına da ev sahipliği yapmış ve onları putperest Romalıların acımasızlıından korumuştur.Bu kadar büyüleyici atmosferi olan Herakleianın, Bafanın ve Latmos dağlarının çoban Endymion ile ay tarıçası Selenenin aşkını anlatan mistik bir efsane ile taçlandırılması gayet normal karşılanmalı ve saygı duyulmalıdır.Zaten Bafa Gölü, Antik Çağdaki ismiyle Latmos Körfezi, dağların sinesine usulca sokulan br sevgili gibi değil midir?
Bugün izlenebilen kalıntıların arasında Athena Tapınağı, Agora, Surlar, Mezarlar, Tiyatro, Bouleterion, Endiymion Tapınağı, Yediler Manastırı, adalarda kilise ve Manastır kalıntıları görülebilir.
EUROMOS
Tapınak sütunlarından dolayı, yöre halkı arasında "Ayaklı " olarak isimlendirilen kentin adını, ilk kez M.Ö. 5. y.y. da Perslere karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliğine vergi veren şehirlerin listesinde rastlamaktayız. Tarihci Polybiosun ifadelerinden, Euromos adının geniş bir alana verildiğini ve bu alanın olasılıkla Olymos, Khalketor gibi küçük kentleri de kapsadığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 5. yy. kayıtlarında Kyramos ya da Hyramos olarak geçen kentin adının güçlü anlama gelen "Euromos" şeklinde değiştirilmesi, Satrap Mausolosun bölgeyihellenleştirme siyaetinin bir sonucu olmalıdır. Bu yazıtlarda çok seyrek de olsa kent adının "Europos" biçiminde geçtiğide bilinmektedir.
Euromosun tarihi Karyanın tarihi coğrafyasına bir paralellik, gösterir. Mylasa ile vatandaşlık anlaşması (sympoliteia) yapan Euromos, zaman zaman Herakleia!nın saldırılarına maruz kalmış ve Mylasanın yardımına başvurmuştur.
En önemli kalıntısı, İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) zamanına tarihlenen Zeus tapınağıdır. Tapınakta yapılan kazı çalışmalarında M.Ö. 6. yy.a ait kalıntılar ele geçmiştir. Surlar, tiyatroi agorai lahit mezarlar görülebilecek diğer kalıntılardırLABRANDA (KOCA YAYLA) ANTİK KENTİ

BALTALI KAPI

SU KEMERLERİ

IASOS (KIYIKIŞLACIK) ANTİK KENTİ
Mitolojiye gore Iasos, Yunanistan'dan gelen Argoslu Kolonistler tarafından, Mandalya körfezinde Güllük'ün karşısında, Kıyıkışlacık köyünde bir yarımada üzerinde karaya çok yakın bir ada üzerine, bir koloni kenti olarak kurulmuştur. Kentin tarihi M.Ö. üç binin sonuna kadar uzanmaktadır. Kentte büyük sur, su kemerleri, mezarlar, tiyatro ve balık pazarı bulunmaktadır. Kent, Milas-izmir karayolundan itibaren 18 km'dir. İlk sakinleri yerli Karyalılardir. Şehrin kurulduğu ada ile kara, zamanla birleşerek, bir yarımada meydana gelmiştir. Iasos, Bizans döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. Her yıl İtalyanlar tarafından düzenli kazılar yapılmaktadır. Çıkan eserler Milas Müzesinde sergilenmektedir. Iasos sikkelerinde kentin iki önemli tanrısı olan Apollon ve Artemis tasvirleri vardır. Antik Iasos'tan günümüze şehir surları kalmıştır. Adanın tepesindeki surlar Orta Çağdan kalma surlardır. Şehrin tiyatrosu sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Kentin Nekrapol alanı kent içinde ve dışındaki düzlüklere doğru ovaya yayılmıştır.
